"Non-paper" krizinden Dodik'in paralel devlet yapılanmasına: Balkanlar'da yeni kaos kapıda!

ANALİZ 23.10.2021, 12:33 23.10.2021, 15:20
"Non-paper" krizinden Dodik'in paralel devlet yapılanmasına: Balkanlar'da yeni kaos kapıda!

Son yıllarda sürekli ayrılık yanlısı açıklamaları ile gündemde olan Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp üyesi Milorad Dodik’in “paralel devlet yapılanması” hamlesi, ülkede yeni bir gerginliğe neden olurken "darbe girişimi" olarak nitelendirilen bu eylemlerin krizi daha da derinleştirmesinden endişe ediliyor.

Bosna Hersek ordusu içindeki Sırp askerleri geri çekip Sırp entitesi içinde "Sırp Cumhuriyeti Ordusu" kurmak, Bosna Hersek Mahkemesi ve Savcılığının kararlarını entite sınırları içinde uygulatmamak, devletin ulusal vergilendirme sisteminden çıkmak vb. adımlar atacağını söyleyen Dodik, paralel devlet yapılanmasının ilk adımı olarak da ulusal düzeydeki İlaç ve Tıbbi Malzeme Kurumu’nda yetkilerini geri çekerek entite meclisinde yapılan oylama sonucu Sırp Cumhuriyeti İlaç ve Tıbbi Malzeme Kurumu açılmasını öngören yasayı kabul ettirdi.

Yıllardır "entiteyi bağımsız yapacağım" naraları atan, birçok kez entiteden "devlet" olarak bahseden, maaşını aldığı Bosna Hersek devletinin egemenliğini reddeden Sırp lider, artık somut adımlar da atmaya başladı. Kırmızı çizgiyi geçmeye, haddini aşmaya ve Bosna Hersek’in bağımsızlık ve egemenliğine zarar vermeye başlayan Dodik’e henüz keskin bir dille “dur” diye olmadı.

Şimdilik NATO, "eskiden olduğu gibi yine Bosna’nın yanında olduklarını", AB de "Bosna Hersek’in bölünmesine karşı olduklarını" söylemekle yetinse de Dodik’e karşı somut adımlar atılmadıkça Bosna Hersek ve doğal olarak bölgede yeni bir kaos kaçınılmaz olacak.

Her şey “non-paper” ile başladı

Hatırlanacağı üzere Nisan 2021'de Sloven medyasına düşen “non-paper” olayı uzunca bir süre gündemi meşgul etmişti. Bosna Hersek’in parçalanarak Balkanlar’da haritaların yeniden çizilmesi hakkındaki bu resmi olmayan belgelerde;

1) Sırp entitesinin büyük bir kısmının Sırbistan ile birleşmesi,

2) Hırvat nüfusun yoğun olduğu kantonların Hırvatistan ile birleşmesi ya da bu kantonlara özel statü verilmesi,

3) Boşnaklara daha küçük, ama işlevsel bir devlet bırakılması,

4) Kosova’nın Arnavutluk’la birleşmesi ve ülkenin kuzeyindeki Sırp bölgesine özel statü verilmesi,

önerileri sunulmuştu. Sloven hükümeti o dönemde bu resmi olmayan belgenin ülkenin tutumunu sergilemediğini söyleyip kendini konudan somutlamaya çalışırken, AB de bu “önerilere” kesin bir dille karşı çıkmıştı.

İnzko’dan “giderayak” soykırım hamlesi

Bosna Hersek’te en çok tartışılan kurumların başında şüphesiz Yüksek Temsilcilik Ofisi (OHR) geliyor. "Bonn Yetkileri" adı verilen olağanüstü yetkilerle donatılmış Yüksek Temsilci, başkanlık konseyi üyeleri de dahil olmak üzere devlet yetkililerini görevden alma, yasa yürürlüğe koyma gibi yetkilere sahip.

Bosna Hersek’in bir önceki yüksek temsilcisi Avusturyalı diplomat Valentin İnzko, görevinin bitmesine kısa bir süre kala Temmuz 2021'de "Srebrenitsa’daki soykırımı inkar etmenin suç sayıldığı" bir yasayı yürürlüğe koydu. Çok ama çok öncesinde atılması gereken bir adım olan bu yasayı "giderayak" yürürlüğe koyan İnzko, zaten barut fıçısı olan Bosna Hersek’te gerilimi daha da artırdı.

İnzko’nun bu doğru, ama zamansız hamlesi Dodik’in içindeki canavarın yeniden ortaya çıkmasına sebep oldu. Dodik öncülüğündeki Sırplar, bu kez de devlet kurumlarını boykot etmeye, karar alma mekanizmalarını bloke etmeye başladı.

Yeni Karadziç olma yolundaki Dodik

Merkel’in ardından lider arayışı içinde olan ve çatlak seslerin eksik olmadığı bir Avrupa Birliği, salgının da etkisiyle daha çok kendi iç meseleleri ile ilgilenen bir ABD, halihazırda farklı krizler içinde bir uluslararası toplum… Tüm bunlar hiç şüphesiz Dodik’in "fırsat bu fırsat" demesini kaçınılmaz kılıyor.

Belki AB, kendine bu kadar yakın bir bölgede yeni çatışmaya izin vermez, ancak Dodik’in bu kadar ileri gitmesine izin verilmesi dahi kamuoyunda endişe yaratıyor. Öte yandan, Rusya her geçen gün Bosna Hersek’te ve Balkanlar’daki etkisini artırırken, halihazırdaki enerji kriz nedeniyle AB ise Rusya’ya doğrudan cephe almaktan çekiniyor.

Ayrıca, bölgenin AB’ye üyelik vizyonunu kaybetmesi de halklarda umutsuzluğa yol açıyor. Er ya da geç bölge ülkelerinin AB’ye gireceği düşüncesi tünelin sonundaki ışıkken, AB tarafından desteklenen "Mini Schengen" ya da yeni adıyla "Açık Balkan" gibi inisiyatifler, halkın desteklemediği bir alternatif olarak görülüyor.

Yolsuzluk iddialarıyla sürekli gündemde olan Dodik de bu karmaşık durumu fırsat bilip 10 yıldır dillendirdiği bağımsızlık hayalini masaya yatırmaya başladı. Ulusal düzeydeki kurumlardan ayrılıp entite düzeyinde paralel yapılar kurmak peşinde koşan Dodik, yeni Karadziç olma yolunda ilerliyor. Aslında Sırp entitesi içinde önemli sayılacak bir muhalif güç Dodik’in attığı adımları tam olarak desteklemese de bu onların da entitenin bağımsız olmasına ve hatta ileride Sırbistan’a bağlanmasına karşı oldukları anlamına gelmiyor. Onların tek karşı olduğu Dodik ve yöntemleri.

Kışkırtıcı tatbikat

Ortamın bu kadar gergin olduğu dönemde bir diğer önemli gelişme ise Sırp entitesi içinde polis gücünün, başkent Saraybosna’nın yanı başında "terörle mücadele" adı altında tatbikat gerçekleştirmesi oldu. Dodik hükümetinin ön ayak olduğu bu "sözde" tatbikat, aslında gözdağı olarak algılandı.

Tatbikat, ülkedeki Avrupa Birliği Barış Gücü (EUFOR) uçağı tarafından havadan takip edildi.

Yüksek Temsilci değişikliği yanlış karar

Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi olarak 12 yıl görev (2009-2021) yapan İnzko, son anda soykırım inkar yasasını çıkartana dek genel olarak pasif, kınamadan öteye geçmeyen bir dönem geçirdi. Sorun şu ki İnzko’nun ardından göreve başlayan Alman Christian Schmidt, Çin ve Rusya’nın vetosuna rağmen göreve başladı ve yasallığı hala sorgulanan bir isim. Dolayısıyla bugün gelinen noktada Bonn Yetkileri'ni kullanıp Dodik’i görevden alsa da Schmidt’in bu kararı her daim sorgulanacak ve kabul edilmeyecek. Buna bile bile izin veren AB ve genel olarak uluslararası toplum aslında önemli bir hata yaptı. Bilerek mi yaptı? Bunu zaman gösterecek. Zira, görevden alma kararını İnzko verse Rusya ve Çin dahil hiç kimsenin ses çıkarma hakkı olmayacaktı. İnzko, onların da onayıyla bu göreve gelmiş bir diplomattı çünkü.

Savaş mı barışçıl bölünme mi?

Silahları susturan Dayton Barış Antlaşması, Bosna Hersek’e çok karmaşık bir siyasi yapı da getirdi. Ülke kendi hükümetleri olan iki entiteye, bu entitelerin biri de yine her birinin ayrı hükümeti olan 10 kantona ayrılmış durumda. Yetki karmaşaları nedeniyle işler çok ağır ilerliyor ve mevcut sistemin ne kadar sürdürülebilir olduğu her daim tartışılıyor.

Söz konusu Bosna Hersek olduğunda barışçıl bir bölünmenin söz konusu olamayacağı şüphesiz. Peki ama sadece 26 sene öncesine kadar savaş yaşanmış bir bölgede halklar yeni bir savaşı destekler mi? O dönemde Aliya İzetbegoviç gibi karizmatik bir liderin olduğu Bosna Hersek’te Boşnak bir lider/başkomutan eksikliği bugün ne kadar önemli bir etken? Vatanları uğruna canlarını ya da uzuvlarını feda eden insanlar, savaşın ardından yalnız bırakılmışken bu gerçek yeni neslin vatan savunmasında vurdumduymaz olmasını ne denli etkiler? Diğer taraftan, 1990’lı yıllarda Avrupa’nın 4. büyük ordusu olan Yugoslavya’nın askeri, maddi ve istihbarat desteğine sahip Sırplar, mevcut koşullarda cesaret edip böyle bir çatışmaya kalkışır mı?

Domino etkisi

Bu arada, son krizin merkezi Bosna Hersek olsa da olası bir çatışmanın 1990’larda olduğu gibi tüm Balkanlar’a yayılması kaçınılmaz. Bitmek bilmeyen Sırbistan-Kosova gerilimi, Karadağ içindeki azımsanmayacak Sırbistan ve Rusya yanlısı radikal muhaliflerin varlığı ve her ne kadar halının altına atılmış olsa da Kuzey Makedonya’daki Arnavutların durumu, bölgenin tamamını riskli kılıyor. Büyük güçler bölgeye dair plan yaparken tüm bu olasılıkları da göz ardı etmeyecektir, etmemelidir.

Kayhan Gül/BalkanNews

Yorumlar (0)